Pazartesi, Mart 25

haydut


Sokaktan şangırt diye bir bardak kırıltısı yükseldi. Şişe de olabilir. Tam da koltuğu zımparalamaktan yorgun düşüp kanepede kaybolduğum sularda.

Genelde pis devrilirim. Bir testi ayran içip söğüt altına devrilen bay köylüler gibi. Hareketsiz. Sonra uykunun narkozu içinde terlerim. Yine böyle bir ağırlıkta, o tatlı yorgunlukla ağıp giden yelkovansız bir yazın orta yerinde yelkeni devrik bir kayık gibi kımıltısız yatıyordum kanepede. Çok yazınsal yattığım söylenemez ama işte belki yazılabilir. Ağıp giden yazın farkındaydım dedim. Issız yazın uykusu… Uzaklardan iki silindirli bir motosiklet geçiyordu. Uyumuşum bile. 

Bir aralık üstüme oturmuş bir fil gibi duran uykunun cüssesini fark ettim. Hem uyuyordum hem uykumda terleyen kalıbımı tamamen uyuşmuş hâlde duyuyordum. Gerçekten bir kalıbı doldurduğum hissi hoşuma gidiyordu böyle içimin geçtiği anlarda. Sanki varlığım ve cesedim iki ayrı şey gibi oluyordu. Varolduğumu hissediyordum. Uykum iyice şerbetlenmişti. Bilincim araftaydı. Hem baygın uykunun tadını çıkarıyor hem de uyuduğumun farkında olmamaya çalışıyordum. Kaçma ihtimali olan rüyamı sıkı sıkıya tutuyordum: 

Bir kız vardı. Genç kadın daha doğrusu. Elinde de kocaman bir şekerleme kavanozu. Hani biz küçükken bakkallarda olanlardan. Güya içindeki şekerler onun kalbiymiş. Ben kırmışım şekerlerini. Sonra gösteriyor, beyaz, kösele tabanlı çocuk ayakkabıları giymiş, meğerse küçük, 5 yaşında bir kız oluvermiş gösterirken. Şekerleri ayaklarının altına almış, haşur huşur eziyor, zıplıyor, tepiniyor. Kızın şımarıklığına ifrit oluyorum. “Şeker onlar kızım, ezilir mi öyle! Topla onları!” diye bağırıyorum buna. Hiç oralı değil küçük piç, hınçla zıplıyor şekerlerin üstünde, domuzluğu tutmuş besbelli. “Kalp işte onlar, kalp, al! Al işte, al işte, al!” diye zıplıyor. “N’oluyor lan, ne kalbi, nasıl şaireleşti bu küçük bir anda?” diye düşünürken ben, tekrar kadın hâline dönüyor bu. Mağrur olduğu için mi haklı, haklı olduğu için mi mağrur bilmiyorum. Elindeki kavanozu, bu sefer yine şekerle dolu, laaaps diye kaldırıp yere çalıyor.

Şangııır!

O ne lan diye doğruldum kanepede. Pencereden baktım. Sokakta bir kadın eline artık ne geçmişse atıyor, hem ana avrat düz gidiyor hem de katıla katıla ağlıyor, titreyerek. Sinir krizi mi, uyuşturucu krizi mi bir bok anlayamıyorum tabi, kafam şallak mallak… Kadına da üzülüyorum hani, beter ağlıyor.

-        ----  Orospu çocuğu! Gel lan buraya ibnee! Götünü kesicem ulan senin… A ha hah hah ha…. Götünü kesicem senin! Yaktın ulan beni… Ahah ahahah… Aaaahhh…

Şöyle bir sokağı süzdüm. Pencerelerde perdeler oynadı. Hepten meraklı birkaç kafa büsbütün çıktı pencerelerden, iki küçük velet camdan yarı beline kadar sarkmış tiyatorayı izliyor… Kadının elinde bir ustura, elbiselerini kesiyor ha kesiyor. Vay dedim babanın kemiği… 

Bunun bir belalısı var, orospu çocuğu torbacı… Torbacılığını siktir ettim, itin teki. Sıska, çakal bir tip böyle… Sabah akşam döversin ıslak havluyla. Bu karının parasını alıp bir yerlere kayboluyor filan herhalde. “İbnede ne yarak varsa karı da bunu bırakamıyor aaabi ehahaheha” diye yorumlamıştı geçenlerde, işleri tıkırında döngöt bakkal. Bakkalları sevmem. Üzüldüm kadına. Girdim tekrar içeri. Oda, ben, koltuk…

Saçlarıma kadar ter içinde kalmışım, yeni yeni soğuyor ter damlaları. Atlet ha keza… Ellerim zaten zımparadan toz içinde, atlet de bok olmuş, üstüme silince. Gittim kafamı ıslattım musluğun altında. Beynim çivilendi soğuktan. Sonra düşündüm. Ulan tam uyku sırasında nasıl denk geliyor? Bazen olur böyle. Rüyanda polis arabası kovalar, bir uyanırsın, Yeşilköy’e giden bir otobüstesin arkadan ambulans geliyor filan hesabı. Hem rüyamda kırılan bir kavanoz görüyorum hem o anda sokakta camdan bir nevale kırılıyor, saçılıyor... Rüyamdaki genç kadın hadi bildik diyelim, bu kadınla ne alakası var lan? Dünyanın derdi bir mi, yoksa bin mi? Herhalde dışarıdan gelen sesleri duyunca kafam rüyamı da ona göre senaryo etti. Ne bileyim ben moruk dedim kendi kendime. Gittim dolaptan bir Tuborg aldım. Gözüm duvardaki postere ilişti.

“Tertemiz bir vicdanı vardı. Çünkü hiç kullanmamıştı.” Siktirsinler lan dedim. O ite de, sokaktaki karıya da, rüyamdakine de. İbneler… Tertemiz çünkü kalbiniz. Kavanozunu da al siktir git. Hepimiz aynı bokuz işte. Hepimiz aynı bokuz da, bu koltuğu ne renge boyamalı?.. Bordo olacak herhalde kanayan karının memeleri gibi… Bej var, nefti yeşil de var… Usta ne düşünüyorsun bu hususta? Usta Tuborg’una dalmış koltukta. Desene sikimden aşşaa Kasımpaşa… Haydut ulan bunlar. Yeminlen. Alayı haydut.