Sokaktan şangırt diye bir bardak kırıltısı yükseldi. Şişe de olabilir. Tam da koltuğu zımparalamaktan yorgun düşüp kanepede kaybolduğum sularda.
Genelde pis devrilirim. Bir testi ayran içip söğüt altına
devrilen bay köylüler gibi. Hareketsiz. Sonra uykunun narkozu içinde terlerim. Yine
böyle bir ağırlıkta, o tatlı yorgunlukla ağıp giden yelkovansız bir yazın orta
yerinde yelkeni devrik bir kayık gibi kımıltısız yatıyordum kanepede. Çok yazınsal
yattığım söylenemez ama işte belki yazılabilir. Ağıp giden yazın farkındaydım
dedim. Issız yazın uykusu… Uzaklardan iki silindirli bir motosiklet geçiyordu. Uyumuşum
bile.
Bir aralık üstüme oturmuş bir fil gibi duran uykunun
cüssesini fark ettim. Hem uyuyordum hem uykumda terleyen kalıbımı tamamen
uyuşmuş hâlde duyuyordum. Gerçekten bir kalıbı doldurduğum hissi hoşuma gidiyordu
böyle içimin geçtiği anlarda. Sanki varlığım ve cesedim iki ayrı şey gibi
oluyordu. Varolduğumu hissediyordum. Uykum iyice şerbetlenmişti. Bilincim araftaydı.
Hem baygın uykunun tadını çıkarıyor hem de uyuduğumun farkında olmamaya çalışıyordum. Kaçma ihtimali olan rüyamı sıkı
sıkıya tutuyordum:
Bir kız vardı. Genç kadın daha doğrusu. Elinde de kocaman
bir şekerleme kavanozu. Hani biz küçükken bakkallarda olanlardan. Güya içindeki
şekerler onun kalbiymiş. Ben kırmışım şekerlerini. Sonra gösteriyor, beyaz,
kösele tabanlı çocuk ayakkabıları giymiş, meğerse küçük, 5 yaşında bir kız
oluvermiş gösterirken. Şekerleri ayaklarının altına almış, haşur huşur eziyor,
zıplıyor, tepiniyor. Kızın şımarıklığına ifrit oluyorum. “Şeker onlar kızım,
ezilir mi öyle! Topla onları!” diye bağırıyorum buna. Hiç oralı değil küçük
piç, hınçla zıplıyor şekerlerin üstünde, domuzluğu tutmuş besbelli. “Kalp işte
onlar, kalp, al! Al işte, al işte, al!” diye zıplıyor. “N’oluyor lan, ne kalbi,
nasıl şaireleşti bu küçük bir anda?” diye düşünürken ben, tekrar kadın hâline
dönüyor bu. Mağrur olduğu için mi haklı, haklı olduğu için mi mağrur
bilmiyorum. Elindeki kavanozu, bu sefer yine şekerle dolu, laaaps diye kaldırıp
yere çalıyor.
Şangııır!
O ne lan diye doğruldum kanepede. Pencereden baktım. Sokakta
bir kadın eline artık ne geçmişse atıyor, hem ana avrat düz gidiyor hem de
katıla katıla ağlıyor, titreyerek. Sinir krizi mi, uyuşturucu krizi mi bir bok anlayamıyorum
tabi, kafam şallak mallak… Kadına da üzülüyorum hani, beter ağlıyor.
- ----
Orospu çocuğu! Gel lan buraya ibnee! Götünü kesicem
ulan senin… A ha hah hah ha…. Götünü kesicem senin! Yaktın ulan beni… Ahah
ahahah… Aaaahhh…
Şöyle bir sokağı süzdüm. Pencerelerde perdeler oynadı.
Hepten meraklı birkaç kafa büsbütün çıktı pencerelerden, iki küçük velet camdan
yarı beline kadar sarkmış tiyatorayı izliyor… Kadının elinde bir ustura,
elbiselerini kesiyor ha kesiyor. Vay dedim babanın kemiği…
Bunun bir belalısı var, orospu çocuğu torbacı… Torbacılığını
siktir ettim, itin teki. Sıska, çakal bir tip böyle… Sabah akşam döversin ıslak
havluyla. Bu karının parasını alıp bir yerlere kayboluyor filan herhalde. “İbnede
ne yarak varsa karı da bunu bırakamıyor aaabi ehahaheha” diye yorumlamıştı geçenlerde,
işleri tıkırında döngöt bakkal. Bakkalları sevmem. Üzüldüm kadına. Girdim
tekrar içeri. Oda, ben, koltuk…
Saçlarıma kadar ter içinde kalmışım, yeni yeni soğuyor ter
damlaları. Atlet ha keza… Ellerim zaten zımparadan toz içinde, atlet de bok
olmuş, üstüme silince. Gittim kafamı ıslattım musluğun altında. Beynim
çivilendi soğuktan. Sonra düşündüm. Ulan tam uyku sırasında nasıl denk geliyor?
Bazen olur böyle. Rüyanda polis arabası kovalar, bir uyanırsın, Yeşilköy’e
giden bir otobüstesin arkadan ambulans geliyor filan hesabı. Hem rüyamda
kırılan bir kavanoz görüyorum hem o anda sokakta camdan bir nevale kırılıyor,
saçılıyor... Rüyamdaki genç kadın hadi bildik diyelim, bu kadınla ne alakası
var lan? Dünyanın derdi bir mi, yoksa bin mi? Herhalde dışarıdan gelen sesleri
duyunca kafam rüyamı da ona göre senaryo etti. Ne bileyim ben moruk dedim kendi
kendime. Gittim dolaptan bir Tuborg aldım. Gözüm duvardaki postere ilişti.
“Tertemiz bir vicdanı vardı. Çünkü hiç kullanmamıştı.” Siktirsinler lan dedim. O ite de, sokaktaki karıya da, rüyamdakine de. İbneler…
Tertemiz çünkü kalbiniz. Kavanozunu da al siktir git. Hepimiz aynı bokuz işte. Hepimiz
aynı bokuz da, bu koltuğu ne renge boyamalı?.. Bordo olacak herhalde kanayan karının
memeleri gibi… Bej var, nefti yeşil de var… Usta ne düşünüyorsun bu hususta? Usta
Tuborg’una dalmış koltukta. Desene sikimden aşşaa Kasımpaşa… Haydut ulan
bunlar. Yeminlen. Alayı haydut.